Tuncel Kurtiz ve Anılar

tuncel-kurtiz-2-

Bu yazıda anlatacaklarımı bloğumda nasıl yazacağımı çok uzun zamandır düşünüyordum ve nasıl yazacağıma bir türlü karar veremediğimden hep erteliyordum. Ama bugün Tuncel Kurtiz’in ölüm haberini duyunca bu yazıyı bir an önce yazmam gerektiğini düşündüm, çünkü hayat ertelemeye gelmiyor bazen.

Babam Uşak’tan İstanbul’a hukuk okumaya geldiğinde kendisinden 4 yaş büyük olan ve yine Uşak’tan tıp okumaya gelmiş olan dayım ile aynı evde kalırlar. Bir süre sonra evlerinde üçüncü arkadaşları gelir ve bir süre birlikte kalırlar. Bu kişi de o zamanlar henüz ünlü olmayan Yılmaz Güney’dir. Sonra Yılmaz Güney, Atıf Yılmaz’ın da desteği ile sinemada inanılmaz işler yapar ve dünya çapında bir sinema adamı olur.

Bir süre sonra Yılmaz Güney, babam ve dayımın evinden ayrılır, annem ise Uşak’tan abisinin yanına,  ona evde yardımcı olsun diye gönderilir. Ancak bir süre sonra babam arkadaşının kız kardeşine aşık olur, ya da annem abisinin arkadaşına. Daha okul bitmeden, öğrenciyken evlenirler, okul bitince de babam Uşak’a avukatlık yapmak için döner. Babamın okulu bitmeden annem bana hamile kalır ve Uşak’a döndüklerinden kısa bir süre sonra da doğmuşum.

Annemi henüz daha 39 yaşındayken, ben de 15 yaşındayken ani bir hastalık sonucu kaybettik. 15 yaşına kadar neredeyse her gün annemden İstanbul’da babam ve dayım ile geçirdikleri, yokluk içindeki ama çok mutlu günlerini dinledim. Isınmak için birbiri ardına film gösteren sinemalara gittiklerini, otobüs bileti almaya paraları olmadığı için hep yürüdüklerini. Ama bir yandan da Yılmaz Güney, Cüneyt Türel, Savaş Dinçel, Müjdat Gezen, Tuncel Kurtiz gibi insanlarla dostluklarını dinledim.

O kadar çok dinledim ki bu hikayeleri, üniversite okumak için İstanbul’dan başka hiçbir yeri düşünmedim. 1985’de 17 yaşında üniversiteye kayıt için geldiğimde İstanbul’a, ilk defa gelmeme rağmen sanki her yeri biliyor gibi hissediyordum. Sanki zaten burasıydı benim asıl memleketim, Uşak’ı da çok sevmeme rağmen İstanbul başkaydı benim için.

İstanbul’daki 28 yıldan sonra bundan 2 ay önce Londra’ya taşındık, bunun nedenleri ile ilgili daha sonra uzun uzun yazmak istiyorum zaten ama ilk defa bugün İstanbul’da ve Tuncel Kurtiz’i uğurlayanların arasında olmak istedim, çünkü içim gerçekten çok acıyor.

Tuncel Kurtiz benim için çok büyük bir oyuncu olmasının ötesinde anlamlar taşıyordu. Onu her seyredişimde annemin, babamın, dayımın 1960’larda yaşadıkları ve bana da anlattıkları günleri hatırlıyordum.

Yılmaz Güney, Cüneyt Türel, Savaş Dinçel gibi yakın arkadaşlarını kaybeden dayımı aradım bugün Tuncel Kurtiz’in öldüğünü öğrenince. Dayımın ilk yorumu doya doya yaşadı oldu.

Önemli olan da bu değil mi gerçekten, ne kadar yaşadığın değil nasıl yaşadığın. Herkes Tuncel Kurtiz gibi doldurabilse hayatını ve doya doya yaşayabilse keşke.

Hepimizin başı sağolsun.



Categories: Anılar, Bütün Yazılar

Bir Cevap Yazın

%d