2012’ye Elveda, 2013’e Merhaba

Elveda ve merhabalarla dolu bir hayatı yaşadığımızın farkına vardığımız günlerdendir yılsonu ve yılbaşları.

Çocukluğumuzda yılbaşı ailecek ve aile dostlarıyla biraraya gelip yemek, içmek, tombala oynamak, sobanın üzerinde kestane közlemek, milli piyangodan büyük ikramiye çıkıp çıkmadığını kontrol etmek, televizyonda dansöz çıkacak mı diye beklemek, tam gece yarısı Zeki Müren, Emel Sayın gibi büyük sanatçıları dinleyerek yeni yıla girmek, herkesin ayağa kalkarak birbirine sarılması, öpüşmesi, yeni yıldan gerçekleşmesi mümkün olmayan beklentilerin bile yüksek sesle dile getirilmesi vs.vs. demekti.

O zamanlar yılbaşı kutlamayan yoktu çevremizde, daha sonraki yıllarda bunun bir gavur adeti olduğunu söyleyenler çıkmaya başladı tek tük, ben de ilk defa o zaman yılbaşının sadece bir yıldan diğerine geçiş olmadığı, aslında dini bir anlamı olduğunu da öğrenmiş oldum. Ama tabi ki bizim kutlamamızın bu anlamı ile hiçbir alakası yoktu, bu şekilde düşünenleri de çok önemsememiştik.

Ancak zamanla adetler değişmeye başladığı gibi, dini olarak yılbaşını kutlamaya karşı olanların sayısı da artmaya başladı. Çam ağaçları süslenmeye, altına hediye paketleri konmaya, Noel babanın popülaritesinin artmaya başladığını gördük. Tüketim toplumu olmanın doğal sonucuydu bunlar. Aynı zamanda diğer taraftan da yılbaşını bir hristiyan bayramı olarak görüp, bütün bu kutlamalara daha fazla tepki gösteren kişilerin sayısı da ciddi şekilde arttı.

Bugün hemen her konuda taraf olmayı, kimliğimizin önemli bir parçası sayar hale gelmiş bir toplum olduk. Yılbaşı kutlaması yapmak ya da yapmamak bile bugün bir taraf olmak olarak algılanmaktadır birçok kişinin gözünde.

2012’ye elveda dediğimiz bugünlerde geriye dönüp baktığımda 2012 yılının diğer yıllardan en büyük farkının toplumumuzdaki bu büyük ayrışmanın zirveye ulaştığı bir yıl olduğunu düşünüyorum.

Hemen hemen her konuda bu kadar ayrışmann ve taraf olma ihtiyacı duymanın en temel nedenini, bilgiye verilen değerin hiç bu kadar önemsizleşmemiş olmasına bağlıyorum. Bilgisiz bireyler, kimliklerini kendi düşünceleriyle değil, ancak aidiyet duygusuyla taraf olduğu toplulukların, grupların, takımların, partilerin, dinlerin, örgütlerin, kurumların çok da üzerinde düşünülmeden, çok da bilimsel olmayan önyargılarla oluşturulmuş düşünce kalıplarıyla ifade edebilirler.

Dünya tarihi boyunca, gücü kendi elinde bulunduranlar, elde ettikleri bu konumlarını kaybetmemek için ellerinden geldiğince bireyleri bilgisiz bırakmaya, üzerinde çok da tartışılmadan kabul edilecek düşünce kalıplarını topluma empoze etmeye çalışmışlardır. Çünkü herkes için zaten en iyiyi onlar bilir, diğerlerinin ortalığı karıştırmasına gerek yoktur. Demokrasiyi sadece 4-5 yılda bir kez oy vermek olarak algılayan toplumlarda bu çok daha yaygın ve etkili bir yöntemken, demokrasi kültürünün biraz daha gelişmiş olduğu ülkelerde bu yöntem daha az işe yarar. Çünkü gerçek demokrasi, bilginin ve şeffaflığın üzerine inşa edilir, her türlü düşünce kalıbı, toplumun geniş kesimleri tarafından tartışılabilir, kimsenin kimseye herkes kendi işine baksın demek yetki ve gücü olamaz.

Bu bakış açısıyla ülkemize baktığımda, 2012 yılında sadece siyasi alanda değil, istisnasız hemen hemen her alanda, çok fazla ayrışma ve taraf olma durumu görüyorum, bu da bilgisizlik seviyesinin ve bilgisiz insan oranının çok daha fazla arttığını düşündürtüyor bana. Böyle bakınca da toplum olarak 2012 yılında mutlu bir yıl geçirmediğimizi sanıyorum.

2013’e merhaba derken, daha mutlu bir yıl olmasını diliyorum herkes için. Bunun kendiliğinden olmayacağını düşünen birisi olarak da, tek yöntemin hemen her konuda bilgi seviyemizi artırmak olduğunu söylüyorum. Herkesin ait olduğunu düşündüğü her topluluğa, gruba, takıma, dine, partiye, kuruma neden bağlı olduğunu, diğerlerine neden bağlı olmadığını biraz empati yaparak düşünmeye çalışmasının bir başlangıç olabileceğini sanıyorum.

Bunun çok zor olduğunu biliyorum, özellikle bilgisizliğin pohpohlandığı, taraf olmanın ödüllendirildiği, sıradışı düşüncenin ve düşünenin cezalandırıldığı, ayıplandığı, izole edildiği, yabancılaştırıldığı bir toplumda bunun imkansıza yakın olduğunu da çok iyi biliyorum.

Ama buna rağmen, 2013’de, gerçekleşmesi çok zor bile olsa cehaletin ve cahillerin değil, bilginin ve bilgeliğin değer kazandığı, taraf olanların değil, sıradışı olanların sayısının arttığı, sıradışı düşünceler yüzünden azarlanılan değil takdir edilen bir ülkede yaşamayı diliyorum.



Categories: Bütün Yazılar

1 reply

  1. En önemli sorunlarımızdan birine değinen ve sıradışı düşünceleri destekleyen sıradışı bir yazı olmuş. Eline sağlık

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: