Metaverse ve Biricik Dünyamız

Facebook şirket adını Meta yaptı, Metaverse adında yeni bir sanal evren yaratacağını, bunun için on binlerce kişiyi işe alacağını, on milyarlarca dolar yatırım yapacağını ve bunu geliştirme sürecinin de 10-15 yıl süreceğini kurucusu Mark Zuckerberg’in ağzından tüm dünyaya ilan etti.

Birdenbire bunu duyan teknoloji yazarları, ekonomistler, sanatçılar, akademisyenler, iş adamları yani aklı ile iş yapan herkes bir gün önce belki adını duymadıkları bu kavramı dünyanın en büyük gelişmesiymiş gibi konuşmaya, daha doğrusu kelimenin tam anlamıyla birbirlerini gaza getirmeye başladı. (Eğer Metaverse nedir diye merak ediyorsanız, burada güzel ve kısa bir özet var: https://www.donanimhaber.com/metaverse-nedir-gelecek-burada–140595 )

Bu insanların tartıştıkları konulardan basit bir örnek vermek istiyorum. Facebook Metaverse’de beni temsil eden avatarıma gerçek para verip sanal bir ceket alabilir ve o sanal evrendeki herkese bu ceketimi gösterebilirim. Peki aynı ceketi Google ya da Apple’ın yaratacağı başka bir sanal evrende de giyebilecek miyim? Yoksa bu evrenler birbirinden bağımsız mı olacak? Eğer bu evrenler arasındaki yazılım platformları birbirleri ile geçişken değilse bu nasıl yapılabilir? Aynı ceketi her evrende yeniden para verip almak zorunda mıyım? Bu kadar büyük ve temel !!! bir sorunu nasıl çözeceğiz? Ama dert etmeyin, NFT ya da Blockchain tabanlı ortak dilde konuşabilen her derde deva büyülü yazılım sistemleri geliştiriyor zaten büyük insanlık. Sanal bir evrende avatarımıza aldığımız sanal ceketi diğer tüm sanal evrenlerde giyebiliriz bu sayede. Oh, ne büyük bir rahatlama! Yaşasın NFT, yaşasın Blockchain, yaşasın Metaverse.

Koca koca insanlar ciddi ciddi bunu tartışıyor, dünyanın en büyük sorununa kafa yorup ve çözüm yollarını anlamışçasına tavırlarla. Ağzım açık bakakalıyorum bu insanlara ve bu sırada içimden geçen his daha çok insanlığın geldiği noktada bir hüzün ve utanma duygusu.

Neden böyle hissettiğimi anlatabilmek için uzun olduğunun farkındayım ama biraz farklı konulardan bahsetmek zorundayım. Çünkü bu yazı teknik bir yazı değil, daha çok hayata dair siyasi ve felsefi bir yazı. Umarım sıkılmadan okumanızı sağlayabilirim.

Önce şirketlerin yaratmaya çalıştığı sanal evrenlerden değil, içinde yaşadığımız ama oldukça uzağından baktığımız, sanki içinde değil de çok uzağında yaşıyormuşuz gibi davrandığımız, taşı, toprağı, suyu, havası ile dokunabildiğimiz gerçek dünyadan bahsedeyim. İçinde avatarımızın değil, gerçek vücudumuzun, yemek yediğimiz, nefes aldığımız, aşık olduğumuz, hasta olduğumuz, hayatımızı kaybettiğimiz bu biricik dünyamızdan bahsedelim biraz.

İnsanlığın en büyük başarısının bilim ve teknoloji üretmek olduğuna inanan, bu konuya kafa yoran, hayatını bu sayede kazanmış ve hala kazanmakta olan birisi olarak her yerde bilim ve teknoloji bayraktarlığı yapabilirim. Örneğin 1950’lerde Türkiye’de ortalama beklenen ömür süresi 40 yıl iken şimdi 75 yıl ise bunda en büyük pay bilim ve teknolojinin tabii ki. Teknolojinin doğru kullanımı ile insanlık daha birçok sorunu kökünden çözecek, buna inancım tam. Yaşasın Teknoloji!

Teknolojik gelişmeler yanında, özellikle 65 milyon insanın öldüğü 2. Dünya Savaşı sonrası, dünyanın yaşadığı çok büyük acıları azaltmak için, insanlar siyasi ve ekonomik olarak da çeşitli çareler düşünmeye çalıştı. Çünkü bu savaş herkese, yaşam hakkının her şeyin üzerinde olduğunu gösterdi. Yaşamı merkeze alan ve sürdürülebilir yeni bir dünya sistemi hayal eden birçok insan farklı ideolojiler geliştirmeye çalıştı. Ama bu ideolojilerin çarpışması da bambaşka sorunlar yarattı ve insanlar, çekilen acıları çok kısa sürede unutup yeniden kısa vadeli kişisel ya da ulusal çıkarları daha çok önemsedi. Evrensel ve insanlığın uzun vadeli geleceği için kafa yoran insanların sesi duyulmadı, duyurma potansiyeli olanların sesleri şiddet dahil her türlü yöntemle kısıldı.

Son 70 yılda, daha güzel bir dünya hayali kuran ve bu hayal ile insanları peşinden sürükleme potansiyeli taşıyan siyasetçilere, sanatçılara, düşünce adamlarına karşı yüzlerce suikast oldu. Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, John Lennon, Martin Luther King, Ghandi gibi daha yüzlerce insan sayabiliriz buna örnek olarak. Bu insanların çoğu, isteseler kafalarını kuma gömerek zengin ve rahat bir hayat sürebilecekken, daha anlamlı bir hayat için kendilerini feda etmiş oldular.

Sovyet bloğunun 1989 yılında yıkılmasıyla tek kutuplu dünya düzenine geçişle birlikte, kapitalizm tüm dünyanın bir şekilde üzerinde anlaştığı genel bir ideolojik sisteme dönüştü. Adında sosyalizm ya da komünizm geçen ülkeler bile özünde tamamen kapitalist üretim yöntemlerini benimsediler. Küreselleşme dediğimiz, eski sömürgeci dönemlerin tanımıyla Emperyalizm artık sadece devletler aracılığı ile değil, irili ufaklı şirketler aracılığı ile dünyayı tam bir sömürü düzenine çevirdi. Dünyada nerede sömürülecek ucuz iş gücü varsa, emek gerektiren tüm işler oraya kaydı, insanlar çocuk yaştan itibaren acımasızca sömürüldü. Nerede ucuz hammadde varsa, her türlü siyasi ya da ekonomik yaptırımlarla ya da yerel yetkililerle her türlü yolsuzluk dahil iş birlikleri ile ele geçirildi ve bu kaynaklar halkın değil bir avuç kapitalistin kullanımına verildi. En zengin doğal kaynaklara sahip ülkelerin halkları en çok acı çeken halklar haline geldi. Teknoloji, daha güzel bir dünya için değil, bu sömürü sistemini sürdürecek yenilikler için daha çok kullanılmaya başlandı.

Devlet başkanları, ülkelerinin ve insanlığın geleceği için uzun vadeli ve parlak umutlar üretebilenler arasından değil, tamamen popülist ve günü kurtaracak politikalardan bahseden insanlar arasından seçildi. Bu trend neredeyse dünyada tüm ülkelerde bu şekilde işledi ve hala bu şekilde işliyor. Trump gibi her hareketi insanlık için utanç kaynağı olabilecek birisi Amerika başkanı olabildi örneğin. Bolsonaro gibi birisi, dünyanın ciğeri olarak bilinen Amazon ormanlarını keserek tarlaya çevirme planıyla Brezilya gibi bir ülkede başkan oldu. Boris Johnson gibi kimsenin en ufak saygı duymadığı, yalancılığını ve kaypaklığını herkesin bildiği birisi UK’de başbakan olabildi. Günümüzde bilgisi, dünya görüşü, dürüstlüğü ile dünyaya umut olabilecek, Atatürk, Ghandi, Mandela gibi bir devlet başkanı gösterebilmek neredeyse imkansız hale geldi. Çünkü kapitalist düzende artık başkanlar dahil herkesten beklenen tek şey sadece para para para. 200 yıl önce yaşamış ölen Napolyon ne kadar da uzak görüşlü bir devlet adamıymış dedirtircesine…

Özellikle 2000’li yıllardan sonra insanların internet teknolojilerinin gelişimi ile sürü olarak yönetilmesinin çok kolaylaştığı bir dünya düzeni hakim olmaya başladı. Amerika’da Silikon Vadisi gibi bir teknoloji merkezi dünyaya yön veren en önemli merkezlerden birisi haline geldi ve buradaki şirketler kısa sürede tek başlarına dünyadaki birçok devletten daha güçlü ve zengin yapılar haline gelmeye başladı. Bugün tek başına Google, Apple ya da Facebook gibi şirketler dünyadaki birçok ülkeden çok daha fazla para üreten yapılar halinde ve bu şirketlerin sahipleri birçok devlet başkanından daha çok tanınan, saygı gören, hayran olunan, rol-model olarak gösterilen insanlar haline geldi. Hatta bu şirketler, palazlanan ve kendilerine rakip olma potansiyeli olan her şirketi de satın alarak tekel pozisyonlarını daha da sağlam hale getirmekteler. Bu gidişle dünyanın en büyük 195 şirketi dünyada var olan 195 ülkeden toplamda daha güçlü hale gelecek ve dünyayı para hırsıyla dibine kadar sömürerek onlar yönetecek. Birleşmiş Milletler değil Birleşmiş Şirketler temsil edecek belki de tüm dünyayı.

Mart 2020’den bu yana yaşanan pandemi süreci ile, devletlerin çoğunun bugüne kadar ne kadar kırılgan politikalar üretmiş olduğu çok net ortaya çıktı. Resmi rakamlara göre 5 milyon, ama tahminlere göre gerçekte en az 15-20 milyondan fazla insanın hayatını kaybettiği bu süreçte, işlerini, sağlıklarını, ailelerini kaybeden ve bütün düzeni değişen milyarlarca insan oldu. Devletlerin bu süreçte yaptığı tek şey, bilim adamlarının aşı ve ilaç üretmesini beklerken, toplumsal tepkileri en aza indirgemek için para basarak, vergi ya da teşvik yasaları çıkararak durumu idare etmeye çalışmak oldu. Ekonomisi güçlü olmayan Türkiye gibi ülkeler onu bile yapamayıp çeşitli oyalama taktikleri ile zaman geçirdi, hatta bu süreci para kazanmak, siyasi güçlerini artırmak, baskıcı rejimlerini daha da sağlama almak için fırsat olarak gördüler. Hasta ve ölüm sayılarını doğru şekilde tespit edip açıklayacak sistemler kuramadılar, neredeyse sürü bağışıklığına teslim oldular. Ölen ölür, kalan sağlar bize yeter gibi bir tavır takındılar.

Kapitalist ideoloji artık tüm dünyada o kadar zorlanıyor ki, tüm dünyada enflasyonist bir ekonomi bekleniyor. Bu da fakirin daha fakirleştiği, zenginin çalışmadan daha çok zengin olacağı bir yapı demektir. Kapitalizm zaten doğası itibariyle her zaman gelir dağılımının zenginden yana aktığı bir sistemken, enflasyonist ve kriz ortamları bu süreci daha da hızlandırır. Bugün sadece az gelişmiş ülkelerde değil, Amerika ya da Avrupa gibi gelişmiş ülkelerde bile işsizlik hızla artmakta, bu nedenle hırsızlık, gasp gibi güvenlik konuları en önemli sorunlardan birisi olarak ön plana çıkmaktadır.

Küresel ısınma ve iklim değişikliği nedeniyle 30 yıl içinde Türkiye’nin de içinde bulunduğu enlemde birçok bölgenin tamamen çölleşeceği gerçeği ve bu çölleşme sonucu yaşanacak kıtlığın doğuracağı açlığın ve yokluğun oluşturacağı göçlerin sosyal çatışmalara hatta belki de büyük bir dünya savaşına yol açacağı konusunda yüzlerce araştırma var. Sadece bu yaz yanan ormanlar bile bu gerçeği çok net ortaya koyuyor. Ama kimsenin durup da buna karşı pratikte bir şey yapmak için bir isteği ya da zamanı yok. Herkes kendi bireysel konularıyla, özellikle de para kazanmak ile meşgul son derece.

Dünyadaki gerçek ve hepimizi doğrudan etkileyecek sorunlari sıralamaya devam edersem bu yazı bitmez. Sonuç olarak Kapitalizm bize çok net olarak her ne yaparsan yap, yeter ki para kazan ve zengin ol, gerisini düşünme diyor. Ne kadar paran olursa olsun, daha çok kazan, yiyemeyeceğin kadar çok paran varsa yine de kazan, ıksırıncaya, tıksırıncaya kadar kazan, durma, başkasını ya da dünyayı düşünme, sen yeter ki parana para kat, kimin parasını kazandığını, nasıl kazandığını, neleri yok ettiğini düşünme, yeter ki kazan diyor. Çünkü mutluluk sadece ve sadece çok para kazanmakta. Hatta bu dünyada kazanacağın paralar yetmez, sana Metaverse gibi yüzlerce sanal ortamlar yaratacağız ki buralarda da para kazanmaya devam et.

Bugün milyarlarca insanın önüne konulan rüya şudur: Sen de teknolojiyi takip edersen, doğru zamanda doğru yerde olursan, herkesten önce hareket edersen, bir Mark Zuckerberg, bir Elon Musk, bir Jeff Bezos olabilirsin. Onlar da senin benim gibi insanlardı ama teknolojiye yatırım yaptılar, erken davrandılar, çok çalıştılar ve başardılar, bu yüzden de her türlü saygıyı, takdiri, gücü, parayı sonuna kadar hakettiler. O yüzden içinde bulunduğun bu dünyada sen de toplumsal değil bireysel kurtuluş yöntemlerine kafa yor ve bu adamlardan birisi olmaya bak. Kısacası ya hep ya hiç olarak bak dünyaya. Senden sonra gelecek nesilleri, kendi çocukların dahil umursama, onlar da kendi başlarının çaresine bakarlar zamanı gelince.

Bugün birbirinin sırtına basarak kurtuluş, herkesin temel felsefesi haline geldi. Bu inanç tüm insanlığı vahşi bir barbarizme yönlendirmektedir. Para kazanan herkesin bu parayı nasıl kazandığından bağımsız olarak haklı, güçlü, mutlu, kazanamayanların ise her türlü aşağılanmayı hakettiklerinin varsayıldığı bir dünya düzeni.

İşte böyle bir dünya düzeninde Metaverse adında bir sanal evrenden bahsedilince, aslında insanlığa deniyor ki, siz bırakın bu hep birlikte içine etmiş olduğumuz gerçek dünyanın sorunları ile uğraşmayı, gelin sanal evrenimizin keyfini sürelim. Gerçek vücudunuzla, gerçek dünyada yapamadığınız her şeyi sanal evrende yapalım. Burada sizin gibi çaresiz milyarlarca insan olacak, onlarla gerçek dünyada iletişim kurmak yerine, takın VR gözlüklerinizi ve sanal alemlere takılın. Uzayda gezegenler arasında uçalım, dünyamızı uzaylılardan korumak için galaksi savaşlarına katılalım, yaratıcılığın dibine vuralım. O sırada Afganistan’da kız çocukları satılıyormuş, Etiyopya’da iç savaş çıkmak üzereymiş, size ne?

Kokain kullanmaktan daha ucuz yöntemlerle beyninizi uyuştururken siz, o sanal alemlerde alışveriş yapmayı, avatarınıza diğer sanal alemlerde de giymenizi sağlayabileceğimiz ceketler almayı sakın unutmayın. Unutmayın ki, biz de o satıştan komisyonlarımızı alalım, paralarımıza para katalım. O sanal alemlerde yapacağınız her hareketi, her konuşmayı takip edebilelim ki, sizi sizden daha iyi tanımaya ve sizi gütmeye devam edebilelim ve sizi, size mal satmak isteyen her şirkete pazarlayabilelim.

1999 yılında çekilen Matrix filmini hatırlayın. Bir tüpün içinde yaşayan milyarlarca insan, gerçek zannettikleri sanal evrenlerde yaşarken, kanlarının son damlasına kadar bütün enerjilerini emen Matrix sisteminde sadece bir pil işlevi görüyordu. Meğer bu film bugün içine düştüğümüz distopyanin el kitabıymış da haberimiz yokmuş.

Yazımı benim hayat felsefemi tam olarak yansıtan John Lennon’ın Imagine (Hayal Et) adlı şarkısı ile bitirmek istiyorum. Benim hayalini kurduğum dünya Lennon’ın anlattığı dünya, Zuckerberg’inki değil.

Umuyorum sizler de kendiniz için en doğru olan dünyayı seçer ve avatarlarınıza değil kendinize, dostlarınıza, başka insanlara, hayvanlara, doğaya, yani sahip olup olabileceğimiz tek gerçek dünyaya yatırım yapar ve bu geçip giden hayatınızı başkaları tarafından güdülerek değil, özgürce, hakça, el ele, sevgiyle ve barış içinde yaşarsınız.

IMAGINE

HAYAL ET

Imagine there is no heaven
Cennetin olmadığını hayal et

It is easy if you try
Eğer denersen bu kolay

No hell below us
Altımızda cehennem yok

Above us only sky
Üstümüzdeyse sadece gökyüzü var

Imagine all the people
Hayal et bütün insanların

living for today…
bu gün için yaşadığını…

Imagine there is no countries
Hiç ülke olmadığını hayal et

It isn’t hard to do
Bunu yapmak zor değil

Nothing to kill or die for
Öldürecek ve uğruna ölecek bir şey yok

No religion too
Ve din de yok

Imagine all the people
Hayal et bütün insanların

living life in peace…
hayatı barış içinde yaşadığını

Imagine no possessions
Mülkiyetin olmadığını hayal et

I wonder if you can
Yapabilir misin merak ediyorum

No need for greed or hunger
Hırsa ve açgözlülüğe gerek yok

A brotherhood of man
İnsanların kardeşliği

Imagine all the people
Hayat et bütün insanların

Sharing all the world…
Tüm dünyayı paylaştığını

You may say I am a dreamer
Benim bir hayalci olduğumu söyleyebilirsin

but I am not the only one
ama tek ben değilim

I hope someday you’ll join us
Umarım bir gün sen de bize katılırsın

And the world will live as one
Ve dünya yekvücut olarak yaşar

John Lennon

Notlar

Bugün Afganistan’da Taliban rejimi altında 40 milyon insan tüm haklarından yoksun yaşam mücadelesi veriyor. https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-58719100

Bugün Çin’de milyonlarca Uygur Türkü sistematik işkenceye uğruyor: https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-55922214

Etiyopya’daki gelişmeler bu dev ülkeyi değil tüm dünyayı sarsacak nitelikte: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57670067

Amazon yağmur ormanlari Bolsonaro başta kalmaya devam ederse yok olacak: https://www.theguardian.com/environment/2021/jul/14/amazon-rainforest-will-collapse-if-bolsonaro-remains-president

Yaşamın kaynağı kabul edilen okyanuslardaki mercanlar hızla yok oluyor: https://tr.euronews.com/2021/10/06/mercan-resifleri-kuresel-s-nma-tehdidi-alt-nda-10-y-lda-yuzde-14-u-yok-oldu

Metaverse keşfedildi ve sanal dünyada sonsuz mutluluk kaynağı bulundu. Diğer tüm sorunlarla uğraşmaya gerek kalmadı !!!

Ilgili Linkler:

Prof. Acar Baltaş’ın benim bu yazıyı yazmamdan daha sonra yazmış olduğu yazısını okumanızı öneririm: https://www.acarbaltas.com/ote-dunya-ve-psikolojisi/

Acar Baltaş’ın yazısında yararlandığı Phil Reed’in yazısını da ayrıca okumanızı öneririm: https://www.psychologytoday.com/gb/blog/digital-world-real-world/202110/will-the-metaverse-impact-mental-health

Birgün gazetesinde yine benim yazımdan sonraki bir tarihte yayınlanan Güray Öz’ün yazısını da okumanızı öneririm: https://www.birgun.net/haber/metaverse-kapitalizmi-kurtarabilir-mi-366513



Categories: Bütün Yazılar, İnternet Dünyası

10 replies

  1. Erdem Abi selamlar,

    Yazi hem samimi geldi hem de kafami karistirdi.
    Su alttaki iki kisim celismiyor mu? Siz de hem bi guzel dunya hayalinden bahsediyorsunuz, hem “meta” yi yeriyorsunuz, hem gerceklesirse alacaginiz posizyonu anlatiyorsunuz, ki bugun de bu isi yapiyorsunuz. Hepsi bir arada nasil oluyor ? 🙂

    “Son 70 yılda, daha güzel bir dünya hayali kuran ve bu hayal ile insanları peşinden sürükleme potansiyeli taşıyan siyasetçilere, sanatçılara, düşünce adamlarına karşı yüzlerce suikast oldu. Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, John Lennon, Martin Luther King, Ghandi gibi daha yüzlerce insan sayabiliriz buna örnek olarak. Bu insanların çoğu, isteseler kafalarını kuma gömerek zengin ve rahat bir hayat sürebilecekken, daha anlamlı bir hayat için kendilerini feda etmiş oldular..”

    “..O sanal alemlerde yapacağınız her hareketi, her konuşmayı takip edebilelim ki, sizi sizden daha iyi tanımaya ve sizi gütmeye devam edebilelim ve sizi, size mal satmak isteyen her şirkete pazarlayabilelim..”

    Yorumunuzu merak ediyorum,

    Tesekkurler,
    Mehmet

    • Sanirim yanlis anlamissin, celiskili oldugunu soyledigin ikinci paragrafi Metaverse gibi sistemleri tasarlayan insanlarin agzindan, onlarin amaci olarak yazdim, kendi alacagim pozisyondan bahsetmiyorum.

      Ama bunun disinda, yazinin tamaminda, kendimi dislamadan, tum insanligi parayi en kutsal deger haline getirmis bir sistem yaratmis olmakla sucluyorum. Yazinin ana amaci Metaverse elestirisi degil, paraya tapan bir insanlik elestirisi. Metaverse diye bir sey ortaya cikmasaydi da ayni yaziyi yazardim.

      • “, aslında insanlığa deniyor ki,” paragrafi netti de bi asamadan sonra, Metaverse ruyasina kendisini kaptiranlara kizginliginizi ifade ediyorsunuz sandim. Yanlis anlamisim, bu sekilde daha mantikli oldu 🙂

  2. Erdem Abi Merhabalar,

    Daha güzel bir dünya hayalinin kesinlikle sanal ortamdan geçmemesi gerektiği konusunda sizinle aynı fikirdeyim.Fakat ne kadar para hırsı her zaman ön planda olsa da, bir takım aksiyonları sanal dünyaya taşımak, gerçek dünyadaki fiziksel tüketimi azaltacağı için bu noktada dünya yararına bir tasarruftan bahsedebilir miyiz?

    Saygılarımla.

    • Sanal ortamlarin ve teknolojinin insanligin hizmetinde cok buyuk yararlari olacagina inancim cok yuksek. Ama insanin para hirsinin gercek dunyayi bile ne hale getirdigini gorunce sanal alemlerin de daha cok bu amacla kullanilacagina neredeyse eminim. Insanligin su anda icinde bulundugumuz bu tek ve gercek dunyanin sorunlari ile bu kadar ilgisiz ama sanal dunyalar icin de son derece ilgili olmasi beni asil rahatsiz eden. Gercek dunyamiz yoksa sanal dunyalar da yok, herkesin farkina varmasi gereken sorun bu.

  3. Erdem bey kapitalizm eleştirilirken neden insanın hür iradesini görmezden geliyorsunuz? Evet kapitalizm tüketmeyi özendiriyor mu özendiriyor fakat aynı kapitalizmin ürettiği cihazlar sayesinde bugün toplumun alt kesimleri bile olabildiğince fazla kültürel içeriğe erişebiliyor. Akşama kadar vaktini YouTube’da geçirmek veya akşama kadar internetten sizin yazılarınız gibi yazılar okumak, ikisi de Google aracılığıyla değil mi?

    • Kar etmeyi temel amac goren kapitalizmin, insanin hur iradesine hizmet ettigini dusunuyorsaniz, ben buna katilmiyorum. Kapitalizm sadece kar amacli uretim ve tuketimi onemser, emege deger vermez. Kapitalizmin en buyuk ulkesi ABD’de bugun siz bakinca Youtube, Google goruyorsunuz, ben bakinca sokaktaki evsizleri, saglik sigortasi olmadigi icin hastaneye gidemeyen milyonlari, dunyanin diger tum ulkelerini kendi cikarlari icin darbeler, savaslar dahil her yontemi kullanarak somuren bir duzen goruyorum. Kapitalizm olmasaydi gelisme olmazdi gibi bir varsayimin tam tersini savunuyorum ben. Emege deger verilen, herkesin insanca yasadigi bir duzende insanlarin cok daha yaratici ve uretken olacagina inaniyorum.

Trackbacks

  1. Oyun Dünyasında Altına Hücum – Erdem Yurdanur
  2. Oyun Dünyasında Altına Hücum - DigitalTalks
  3. Stopaj #01 - HAYLAYT

Bir Cevap Yazın

Erdem Yurdanur sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et