Bir Ressamın Hikayesi – Rıza Kuruüzümcü

Bu yazı ile başladığım Biyografiler kategorisinde, benim değer verdiğim ve topluma rol-model yani örnek olabilecek insanları yazmak istiyorum. Çünkü her geçen gün cahilleşen ve yozlaşan toplumumuzu bu durumdan kurtaracak genç nesillerin, çalmadan çırpmadan, başkasının emeğini sömürmeden, sanata, bilime, doğaya, insana değer vererek ve alın teri ile çalışarak daha mutlu olunabildiğini gösterecek örnekleri görmeye ihtiyacı vardır.

Rıza Kuruüzümcü

1985 yılında Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği’ni kazanınca babamla birlikte Uşak’tan İstanbul’a kayıt yaptırmaya geldik. Bize gelen sonuç belgesindeki adrese göre üniversitenin adresi Bebek’ti. Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birisini kazanmış birisi olarak bu ufacık kapıyı görünce hayal kırıklığı yaşadığımı itiraf etmeliyim. Benim kafamdaki üniversite kapısı İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt’taki kapısı gibi olmalıydı.

Bogazici_Bebek_Kapisi

Kapıdan bizimle birlikte başka bir aile de girdi, birbirimize gülümsedik ve selamlaştık. Konuşmaya başlayınca onların da kayıt yaptırmak için geldiğini öğrendik. Rıza anne ve babasıyla İzmir’den geliyordu ve Kimya Mühendisliği’ni kazanmıştı.

Bebek kapıdan at kestaneleri arasından kıvrıla kıvrıla çıkan yolda ilk üniversite arkadaşımı tanımış oldum. Bugün gibi hatırladığım o yürüyüş sırasında kafamdaki yüzlerce soruya cevap bulmaya çalışıyordum. Rıza da aynı durumdaydı.

Bütün gün birlikte gezdik ve okul kaydını da yurt kaydını da birlikte yaptırdık. Kuzey Kampüs’te o yıl yeni açılan 2. Yurt’ta toplam 8 öğrenci aynı odada kalmaya başladık.

Rıza, İzmir Atatürk Lisesi’ni bitirmiş ve annesinin zorlaması ile Boğaziçi’ne girmişti. Mühendis olmaya hiç niyeti yoktu. Zamanının çoğunu hepimizden farklı olarak çizgi roman, karikatür, şiir, tiyatro ve müzikle geçiriyordu. Derslere neredeyse hiç çalışmıyor, sadece okuldan atılmamaya gayret ediyordu. Ben de Uşak’tan sonra bambaşka bir dünya keşfettiğim için dersler en son ilgimi çeken konular olmaya başlamıştı ama okulu bitirmekten başka bir seçenek de düşünemiyordum.

Rıza ile 2 yıl aynı odada kaldık, sonra yakın arkadaşlığımız devam etse de farklı odalarda farklı insanlarla kalmayı tercih ettik. Sonraki 3 yılda benim çevrem daha çok siyasi konularla ilgilenen insanlarla doluyken, Rıza daha çok sanatsal faaliyetlerle ilgili insanlarla zaman geçiriyordu. Çoğu benim de arkadaşım olan bu insanların bir çoğu yazar, tiyatro sanatçısı, eleştirmen, çevirmen gibi meslek sahipleri oldular. Hatta Rıza, en yakın ortak arkadaşlarımızdan birisi olan Feryal Öney (şu anda Kardeş Türküler’in solisti) ile birlikte Türk Sanat Müziğine merak sarmışlardı ve hep birlikte Boğaziçi’nin o eşsiz manzarasında az şarap içip şarkı söylemedik.

1990 yılında ben okuldan mezun olurken Rıza sınavlara girmediği için beklendiği gibi okuldan atıldı. Ama Rıza okulu bitirmeden geçirdiği bu 5 yıla hiç üzülmedi, her zaman kişiliğini belirleyen, hayatına yön veren asıl yılları burada geçirdiğini düşünür hala.

Okul bitince ben Arçelik’te çalışmaya başladım ve Bostancı’da bir ev tuttum. İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’nde son sınıfta okuyan liseden sınıf arkadaşım olan Erbay Bardakçıoğlu (şu anda Aydın Adnan Menderes Ünversitesi’nde Veterinerlik Fakültesi’nde Profesör) ve okuldan atıldığı için annesinin hışmına uğrayan Rıza ile aynı evde kalmaya başladık. Rıza okuldan atılacağını anladığı için son sene üniversite sınavına yeniden girip Boğaziçi Turizm’i kazanmıştı ama orayı da bitirmeye niyeti yoktu. Artık hedefi çizmekti.

Biz aynı evde kalırken, Rıza bir yandan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Resim bölümünün yetenek sınavlarına hazırlanıyor, bir yandan da birlikte akşamları senaryolarını yazdığımız hikayelerin çizgi romanlarını yapıyordu. Bu bir yıl boyunca Oğuz Aral, Galip Tekin gibi sanatçılarla görüşüyor, kendisini tamamen çizmeye adamış şekilde yaşıyordu.

Rıza birlikte çok keyifli geçen bu bir yılın sonunda, Mimar Sinan Üniversitesi Resim bölümünü birincilikle kazandı, birincilikle mezun oldu. Aynı şekilde aynı üniversitede master ve doktorasını da hep birinciliklerle bitirdi. Bir ara o zamanki eşi Serpil’in işi nedeniyle Londra’ya taşındılar ama Rıza’nın Türkiye özlemi ağır basınca bir kaç yıl sonra İstanbul’a geri döndüler. Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Sanat bölümünde akademisyen olarak başlayan iş hayatı şu anda Mimar Sinan Üniversitesi’nde Doçent ünvanıyla devam ediyor.

Biraz önce Ekşi Sözlük’te hakkında yazılan şu yazıyı gördüm : ” boğaziçi kimya mühendisliğini bırakıp tekrar öss ile (ya da o zamanki adı neyse) boğaziçi turizm ve otelcilik’i kazanan, daha sonra onu da bırakıp mimar sinan’da resim bölümüne giren (dereceyle. yanılmıyorsam birincilikle) süper bir hoca. sohbeti zevkli, derste verdiği kritikler yapıcı, hayat hakkında, sanat hakkında, felsefe hakkında konuşmanın çok faydalı olduğu bir insan.üniversite hayatımda karşılaştığım en içten ve iyi niyetli öğretmen.”

Benim anlattıklarımı bir öğrencisi tek paragrafta anlatmış.

riza_ph

Rıza’nın iyi bir öğretmen olduğuna ben de inanıyorum, çünkü sevdiği işi ve insanları ciddiye alır. Bu anlamda bugüne kadar birçok öğrencisine sıradışı düşünmenin önemini sıradışı düşünen birisi olarak göstererek öğretebilmiştir diye düşünüyorum.

Ama benim için Rıza en iyi arkadaşlarımdan birisi olmasının yanında bence Türkiye’de yetişmiş en yetenekli ressamlardan birisidir. Hayatı boyunca birçok resim yaptı, birçok sergi açtı. Türkiye gibi sanatın içine tükürülen bir ülkede doğmak yerine sanata değer verilen bir ülkede doğmuş olsaydı adını herkesin çok daha fazla duyacağından en ufak bir şüphem yok.

Rıza çocuklarımızın geleceklerini yeteneklerine ve onların kendi isteklerine göre belirlemelerine izin vermemiz gerektiğinin en somut örneklerinden birisidir benim için. Eğer kendisine dayatılan şekilde mühendisliği bitirmek için uğraşsaydı, aramızda binlercesi olan mutsuz mühendislerden birisi olacağı kesindi. Ama o bu dayatmaya hayır diyerek, kendi iradesi ile dünya çapında bir ressam olmayı başardı.

Her sergisinden bir kaç tane almaya çalıştığım Rıza’nın resimleri, evimin duvarlarını süslüyor. Bu resimleri almış daha birçok resim meraklısı ve koleksiyoncusu da aynı şekilde büyük bir özenle bu resimleri saklıyorlar.

Son sergisinden bazı resimleri için tıklayabilirsiniz : http://rizakuruuzumcu.blogspot.co.uk/

Senle ya da Sensiz, 120x200, diptik, 2013



Categories: Bütün Yazılar, Biyografiler

2 replies

  1. saol erd… 🙂 , o senin güzelliğin.. 😉 .. herşekil desteğini, dostluğunu hissedegelmek hep kolaylaştırdı işimi…
    (düzeltme1: hepsi birincilik değil. d2: annemin hışmı değil, kırgınlığı diyelim..)

  2. biyografilere her zaman ilgi duymuşumdur, hayatın çok boyutlu, renkli, düşündürücü ve sıradışı yüzünü gösteriyor … ailece yeni açtığınız sayfada başarılar ve mutluluklar dilerim … nejdet avcı

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: