Kendini İfade Edebilme

2003 yılında ofisimde çalışırken bir telefon aldım, arayan 18 yıl önce mezun olduğum Uşak Lisesi’nden bir öğretmenimdi. Uşak Lisesi’nin 50. kuruluş yılı nedeniyle bir tören düzenlemişler ve son 50 yılda okul birincisi olarak mezun olan öğrencilerini törene davet ediyorlardı. Ben de 1985 yılı birincisi olarak davet ediliyordum.

Öncelikle böyle bir tören düzenlenmesi, bu törene bizlerin çağrılması çok hoşuma gitmişti. Hemen eşimi de alıp Uşak’a gittik. Yıllardır görmediğim öğretmenlerim, bazı arkadaşlarım da gelmişlerdi Uşak’a.

Öğleden sonra okulun tiyatro salonunda kalabalık bir izleyici kitlesi önünde tören başladı. Törende çeşitli resmi konuşmalardan sonra sırayla 1953 yılının birincisinden başlamak üzere her yılın birincisi sırayla sahneye davet edildi. Herkes önce teşekkür edip, birkaç cümle daha söyleyip sahneyi terkediyordu. Bunların bir kısmı profesör olmuş çok değerli insanlardı, bir kısmı çok başarılı bürokratlar, doktorlar vs.

Sıra 1985 yılı birincisi olarak bana geldiğinde mikrofonu elime aldım ve beni sahneye davet eden öğretmenimden özür dileyerek İstanbul’dan buraya sadece birkaç cümle etmek için gelmediğimi söyleyerek uzun konuşacağımı söyledim. Cevap vermesine zaman bırakmadan da konuşmaya başladım.

Hatırladığım kadarıyla konuşmam şöyleydi :

“Sevgili öğretmenlerim, arkadaşlarım, öncelikle Türkiye gibi genelde hafızası zayıf insanların yaşadığı bir ülkede böyle güzel bir tören düzenleyip bizleri biraraya getirdiğiniz için çok teşekkür ederim.  Ancak benim buraya gelmemin ana nedeni okul birincisi olduğum zaman okulun önünde bir konuşma yapmam istenmişti. O zaman okul müdürü olan Nazmi Barutçu, beni yanına çağırdı, konuşmamı yazılı olarak istedi. Sonra konuşmamın üzerindeki neredeyse her cümleyi kırmızı kalemle çizip yerine kendi cümlelerini yazdı. Ben 17 yaşındaki bir çocuk olarak buna karşı çıkamadım ve benim okul birinciliği konuşmamı değil onun okul birinciliği yazısını okudum. Bugün buraya da Nazmi Barutçu’dan intikam almaya geldim.”

Tabi bunu söyleyince bütün salondan bir kahkaha koptu, aslında ben gayet ciddiydim 🙂

Sonra şu şekilde devam ettim :

“Şaka bir yana beni yetiştiren siz öğretmenlerime emekleri için çok teşekkür ediyorum. Uşak Lisesi gibi bir okuldan Boğaziçi Üniversitesi’ni kazanmış olmam sizlerin sayesinde oldu. Üniversite hayatım boyunca sizlerden öğrendiklerim çok işime yaradı ve sizleri hep minnettarlıkla andım. Üniversiteyi bitirdim, gayet başarılı bir iş hayatım oldu. Arçelik’te çalıştım, ortaklarımla kendi şirketimizi kurdum, dünyada 20’den fazla ülkeye yazılımlar sattık.”

Bu da bütün herkesin çok hoşuna gitti tabi,  gözleri yaşlananlar da oldu. Ama benim asıl amacım teşekkür etmenin yanında kimsenin söylemeye cesaret edemediği şeyleri yüzlerine söylemekti. Bu nedenle konuşmama şöyle devam ettim :

“Ancak bütün bu başarıların yanında, dünyayı gezmeye başlayınca, Türk insanı ile diğerleri arasındaki farkları da görmeye başladım. En büyük ve en önemli farkın da kendini ifade etme yeteneğimizdeki eksiklik  olduğunu gördüm. Bizler bu konuda son derece eksiğiz. Bakınız benden önce konuşan hiçbir okul birincisi 3 cümleden fazla konuşmadı, neden acaba? Bunun suçlusu kızmayın ama ne yazık ki sizlersiniz, siz öğretmenlerimizsiniz. Çünkü sizler bize 4 şıklı sorulara cevap vermeyi öğrettiniz. Bize bu şıkların dışında seçenekler olabileceği ihtimalini bile öğretmediniz. Bu seçeneklerin dışına çıkan öğrencileri cesaretlendirmediniz, aksine cezalandırdınız. Okul birincisinin konuşmasını bile kabullenemeyen, okul birincisine bile güvenmeyen bir zihniyet altında yetiştirildik. Bugün dünyanın en borçlu ülkelerinden birisiysek, bugün farklı olan hiçbir düşünceye tahammül edemeyen insanlar tarafından yönetiliyorsak, tek tip düşünce yapısına sahip insanlar yönetici oluyor, diğerleri dışlanıyorsa, bunun temel nedeni sizlerin bizleri bu şekilde yetiştirmenizdir.”

Bunları söyleyince salonda buz gibi bir hava esti tabi, amacım da tam da buydu zaten. Yıllar önce öğrenciyken onlara ya farkına varmadığım için ya da cesaret bulamadığım için söyleyemediğim şeyleri, aralarında valisinden milletvekiline, profesöründen bürokratına çok farklı insanların olduğu bir ortamda bir tokat gibi söyleyince daha farklı birşey de beklenemezdi zaten.

Ama beni susturmalarına izin vermeden konuşmama devam ettim :

“Ancak tüm bunlara rağmen, içinde bulunduğumuz bu durumdan kurtulmanın da tek yolu sizlersiniz, siz öğretmenlerimizsiniz. Eğer bu ülkeyi diğer medeni ülkeler seviyesine çıkarmak istiyorsak, kendini ifade edebilen, özgür bireyler olarak düşünebilen, sıradışı olmaya ceza değil ödül veren öğretmenler olmalısınız. Siz bunu yapmazsanız biz hiçbir şeyi beceremeyiz. Lütfen bundan sonra bizde yaptığınız hataları şu andaki öğrencilerinizde yapmayın, bırakın onlar hata da yapabilsinler, hatalarından ders alarak da öğrenebilsinler, sizler yol göstermeseniz de doğru yolları bulabileceklerine inansınlar, hayatın 4 şıklı değil yüzlerce şıklı olduğunu kavrayabilsinler, illaki doktor, mühendis olmak zorunda olmadıklarını, sanatçı, sporcu, bilim adamı gibi seçeneklerin de olabildiğini görsünler. İşte o zaman bu ülkedeki insanlar da kendilerini ifade etmek konusunda başarılı olurlar ve işte o zaman biz ülke olarak çok daha iyi yerlere gelebiliriz. Bu nedenle bu ülkeyi daha iyi yerlere getirebilecekler de sadece ve sadece siz öğretmenlerimizsiniz. Lütfen hem öğrencilerinize hem de kendinize inanın artık. Hepinize çok teşekkürler.”

Konuşmamı yapar yapmaz büyük bir alkış koptu. Yerime oturdum, arkadan bir el omzuma dokundu, matematik öğretmenlerimden Figen Başpınar’ı gördüm, “Senin farklı olduğunu biliyordum” dedi.  O anda hayatımdaki en büyük iltifatı aldığımı hissettim.



Categories: Anılar, Bütün Yazılar

21 replies

  1. Mükemmel bir sesleniş olmuş. Dilinize sağlık

  2. sen sinemaya da giderdin :)))

  3. Daha 20 yaşındayım ve bende sizin bu söylediğinize aynen katılıyorum! Bugün Marmara Üniversitesinde okuyorum ve aldığım lise eğitimi tıpkı sizin dediğiniz gibi oldu…

    Tebrikler. Bunları bir yerde dile getirdiğiniz için…

  4. o yılları aynı sınıfta yaşayan bir arkadaşın olarak tüm söylediklerine katılıyorum ve başarılarının devamını diliyorum.saygılar

  5. Bence son derece nazik davranmışsın. Ben o okuldan mezun olurken bir daha buraya adımımı atmayacağım demiştim. Mutlaka iyi öğretmenlerimiz de vardı (Özden Hocam gibi) ama özgüvenimizi paramparça eden, her fırsatta aşağılayan, sadece saçımız için bile çığlık çığlığa bağıran öğretmenlerimiz de vardı…Bütün bunlar bizi ezerken bir yandan da bilendik aslında, ”Burdan kurtulmalıyım, mutlaka üniversiteyi kazanmalıyım” gibi. Bazen yoksunlukların ve zorlukların çok şey öğrettiğini düşünüyorum, tanıdığım pek çok akranım bunu kanıtlıyor. Ben şimdi iyi bir müzik eğitimcisiysem bu olumsuz örnekler yüzündendir, şükürler olsun, bu da Pollyanna sendromuydu:))

    • Sevgili Çiğdem, siz benden 2 yıl sonra mezun oldunuz okuldan ve sanırım gittikçe de kötüleşti eğitim sistemimiz. Ayrıca kızlar için küçük şehirler her zaman daha zor diye düşünüyorum, çünkü erkekler olarak bizim yaptığımız sıra dışılıklar bir ölçüde hoş görülebiliyordu, ama kızlarınki asla. Bir de benim bahsettiğim dönemin 1982-1985 arası yani 12 Eylül’ün hemen sonrası ve demokrasinin zaten askıya alındığı dönemler olduğunu da hatırlamakta yarar var.

  6. Benim hayatımın en güzel zamanlarıydı o yıllar ve sen hepimiz için çok özeldin.O yıllardan sonra başarılarını takip etmeye devam ediyorum.En güzel zamanlarımı paylaştığım Seninle gurur duyuyorumm ve Tüm başarıların için kutluyorum.Emeklerine sağlık canım arkadaşımm.

    • Fundacım, çok teşekkürler güzel mesajın için. Dostluklarımız çok özeldi, aradan geçen 27 yıldan sonra hala bu kadar arkadaş birbirimizi hala arayıp sorabiliyorsak, güzel şeyler paylaşmışız demek ki.

  7. En güzel şey kendini anlatıp anlayanı bulmak mıdır ?

  8. Sevgili Erdem’in 2003 teki konuşmasını dinleyenler arasında ben de( Uşak lisesinde 10 yıl Felsefe grubu öğretmeni olarak çalışan emekli bir öğretmen olarak) vardım,konuşmasını da çok iyi anımsıyorum.Kendisini, 27 öğretmenlik yaşamımda kişiliği ve çalışkanlığıyla diğer öğrencilerime örnek olarak vermişimdir. Lise 2. sınıfta Psikoloji dersimizin ilk günlerinde söz alıp kitaptaki bir çelişkiyi bana sormuştu ve ben kendisine bu durumu anlayabilmesi için 2.dönemdeki konulara gelmemiz gerektiğini söylemiştim. O zaman7-8 yıllık öğretmenlik yaşamımda ilk kez bir öğrenci bana böyle bir soru sorduğu için kendisi hemen dikkatimi çekmişti ve hakkında yanılmadığımı daha sonraki derslerimizde gördüm.Benim derslerimde sınavlarda test uygulaması yoktu, bu nedenle kendilerini ifade edebilmeleri için öğrenciler için bu bir şanstı,ama ne yazık kı ders saatleri sayı olarak sınırlı idi ve belli bir müfredatı da bu süre içinde tamamlamak zorundaydık.Kendimi savunmak durumundaymış gibi görünmek istemiyorum ama benim öğrencim olanlar anımsar,sınıf öğretmenliği dersimde sınıf başkanını, ya da onur kurulu öğrencilerini öğrencilerin demokratik bir yolla seçmelerini sağlardım. Ayrıca bana okuldaki anma ve kutlama faaliyetlerini organize etme görevi verilirdi. Uşak lisesindeki son yıllrımdan birinde(1986 yada1987)yine il çapında bir kutlma programını organize görevi verildi. Okullarda geleneksel olarak sunucu olarak bir öğretmen görevlendirilirdi. Ben Okul Müdürü N.Barutçu’ya sunucu olarak ; ifade ve ses tonu yanında öğrencileri yaşama hazırlamak amacıyla Nurper Taştepe adlı öğrencyi görevlendirmek istedim.Müdür Bey il çapındaki bir program olduğu için tereddüt etti,ama ben ısrar ettim. Bunun üzerine kendisi Nurper’e bir metin uzattı ve okumasını istedi,öğrencim kağıda baktı ve geri verdi”Ben Atatürk’ün bize hitabını ezbere okurum dedi ve çok coşkulu ve düzgün bir şekilde okudu. Müdür bey bana dönerek bu seçimim için kutladı ve programı onayladı. Salonda program akışını Nurper aksaksız bir şekilde sunuyordu ama sonlara doğru sorumlu milli Eğ. Müd. yardımcısı gereksiz müdahaleler yapınca program akışında öğrencimizi zorlayan bazı durumlar oldu,ama o yine de alnının akıyla görevini yaptı, Kendisini kutladığımda ,elinde olmadan oluşan aksaklıklardan(ki dinleyicilerin çoğu farketmediği halde)dolayı üzüldüğünü belirtti,ben de onun üzülmesi nedeniyle üzülmüştüm.Uşak Lisesi ile ilgili unutamadığım çok sayıda anımdan bir de budur,Erdem’in yazısını görünce paylaşmak istedim. Sevgili Çiğdem sana benimle ilgili görüşün için de teşekkür ederim.Tüm öğrencilerime başarılarıyla gurur duyduğumu belirtirken sevgilerimi sunarım.

    • Sevgili Hocam, sizler de benim için çok özelsiniz. Benim bilgisayar mühendisi olma nedenim de sizsiniz, çünkü bütün hocalarım bana tıp yazmam için baskı yaparken ben matematik ve sizden aldığım mantık dersini çok sevmem nedeniyle bilgisayar mühendisliğini seçmiştim. O zamanlar Uşak’ta daha bilgisayar bile yoktu, ama siz bana mantık dersinde öğrendiklerimizin yazılımın temelleri olduğunu söylemiştiniz, çok da doğru söylemişsiniz, çok da iyi yapmışsınız. Çünkü benim kişiliğime ve yeteneklerime uygun bir meslek seçtiğime inanıyorum, bunda en büyük paylardan birisi size ait.

      Lise hayatım boyunca evde ders çalışma ihtiyacı duymadım, çünkü derslerin bir tartışma ortamında geçmesi için uğraşırdım hep ve bu öğrenme sürecini çok olumlu etkilerdi. Ezber üzerine kurulu eğitim sisteminin bizlere bilgi yüklemesi yapması, teorik olarak çok fazla bilgi verilmesi, pratikte bilgilerin kısa sürede yok olmasına neden oluyor. Bugün ben bunu kızlarımda da görebiliyorum. O kadar çok gereksiz bilgi öğretiyorlar ki okullarda, eminim çoğunu hem kullanmayacak hem de unutacaklar.

      Bence çocukları daha çok oyun üzerine kurulu, sınav stresinin olmadığı bir eğitim sistemi içinde eğitmek gerekiyor. Onları sınavlara değil hayata hazırlayan bir eğitim sistemi olmalı. Hayatı mücadele edilecek çok zor bir süreç gibi değil, eğlenerek, üreterek, severek, paylaşarak yaşanacak çok güzel bir süreç olarak anlatmak lazım. Başarısız olmaktan korkularak, mutlaka başarılı olmak zorunda olunan bir hayat öğretmekten vazgeçmeliyiz. Çünkü gerçek başarı mutlu olabilmektir ve mutluluk tanımı herkes için farklı olabilir.

  9. SEVGİLİ ERDEM..sizinle geçen 5 fen Bgünlerini hiç unutmam..rh.eser imizi ve sizleri..ben o kızlarıma evraklarımı bile güvenerek teslim ederdim..senin okul 1.de bir olayı hala hatırlarım..notlar üzerindeki incelemede diğer aday-adını yazmak bile onu hatırlamak olur-ile durumlar eşit çıkmıştı ve RAMAZAN COŞKUNonun sınıf öğr.olmasına rağmen sana oyunu açıklamıştı ve görüş belirtmişti..ve o kişi törende nerede ise R.Ç. na tepki vermişti tabiiki banada yıllar sonra uzmanlığa çalıştığı 9 eyl.de koridorda gördüğü halde mrb.bile demedi ve ben ozaman-İYİKİDE SENİ SEÇMEMİŞİZ-dedim..o günler geri gelse…..sizlerin haberlerini almak ne güzel..face bunun için daha çok seviyorum…unutmayınki o iyi-kötü eğitim sisteminde öğretmenler daha kişilikli idi şimdi ise devre göre yüzük-altın gümüş-değiştiren amirlerinin arkasında teravih kovalayan cuma günleri namaza gitdim diyerek dersini eken aslında işleri için çarşıda gezen..vs.vs…..o günler eksikti ama inanmışlıkla doluyu..sizlerin başarısıyla öğr.odasında nasıl mutlu olurduk…İSMAİL ÇANKAYA…

    • Sevgili Erdem,yanıtını senin severek yaptığın ve çok başarılı olduğun mesleğini seçmende benim de katkım olduğunu yazman(ki daha önceki görüşmelerimizde de sözetmiştin) benim için mutluluk.Ama senin o eleştirdiğin eğitim sistemi giderek düzeleceği yerde özellikle 90 lardan sonra daha da kötü oldu. Sizler en azında 2 sat Psikoloji,2 saat Sosyoloji ve 1 saat Mantık okuyarak gerek meslek yaşamınız için gerekse sosyal yaşam için bazı temel kavramları öğrenmek olanağına sahiptiniz. Daha sonra tüm bölümlere 2 saat zorunlu Felsefe dersi konurken, diğer dersler seçmeli hale getirildi ve seçim hakkını da öğrenci yerine okul yönetimi yaptığı için farklı seçimler yapılıyor.Kısacası öğrenciler; daha çok dershaneye yönelen,okulu önemsemeyen,yalnız diploma almak için araç olarak gören ,yetenek ve ilgisinden çok rastgele meslek seçmek zorunda kalan ve hatta diplomalı işsizler halinde gittikçe artan bir kitle oluşturuyorlar.Psikolojileri ve beden sağlıkları bozuluyor.Kısacası tüm eksikliklerine rağmen sizler yine de şanslı idiniz,kişisel yetenekleriniz de devreye girince başarılı oldunuz. Bak sen bile daha küçük olan kızlarının eğitimi için endişeleniyorsun.Ama ben yine de iyimser olmak istiyorum, senin gibi bilinçli kişilerin yetiştirdiği çocukların olumsuzlukları olumlu hale dönüştüreceğine inanıyor,başarılarının devamını diliyorum. Sevgiler.

  10. Sevgili İsmail Hocam, sizi de öğretmenden çok arkadaş gibi görürdük hepimiz, hala da öylesiniz bizim için. Matematik derslerini iple çekerdik hepimiz. Hatta unutmadığım bir anım var sizin dersinizde. Siz tam da şikayet ettiğim konuya örnek olacak şekilde, matematik dersinde çeşitli matematik kavramlarının tanımlarını yazdırıyordunuz bizlere. Ben de bundan hiç hoşlanmadığım için yazmıyordum. Yanımda oturan Hakan, beni size şikayet etmişti, “hocam, Erdem söylediklerinizi defterine yazmıyor” diye bağırdı. Herkes bana fırça atacağınızı düşünürken, siz “O kafasına yazıyor” demiştiniz 🙂

    Bu arada okul birinciliği ile ilgili çekişmeleri bile güzel anımsıyorum ben artık.

    Yukarıdaki yazımda ben aslında daha çok sistemi eleştirmek istedim, yoksa teker teker ele aldığımda öğretmenlerimin birçoğu çok idealist ve çok iyi niyetli insanlardı. Ama bu kadar iyi niyete rağmen sistem o kadar kötü ki, bugün sizin de şikayet ettiğiniz yeni nesil öğretmenlerin yetişmesine de neden oldu. Böylece bu sistem sorgulamayı bilmeyen insanlar yetiştirerek halkları kolayca yönetmek isteyen politikacılara hizmet etmiş oluyor.

    İngilizler, Hindistan’ı sömürdükleri zaman, Hindistan’daki öğrencilere matematik dersinde logaritma cetvelini ezberletirmiş, düşünmesinler, sorgulamasınlar, karşı çıkmasınlar, devrim yapmasınlar diye. Biz aynı mantıkla kendi çocuklarımıza neredeyse aynısını yapıyoruz..

  11. Sevgili Erdem Agabeyim,

    dillerine saglik senin. Bu sistem degismedikce Ülkemizde degismez, ama sistemi de degistirtmezler. Senin gibi milyonlar lazim böyle oturmus bir sistemi degistirmek icin. Ben senin kücügünüm ama sende Emek te her zaman farkliydiniz, bunu kücük yasima ragmen bende anlamistim eskileden 🙂 Selamlar.

  12. bende şuan sakarya üniversitesin’de okuyan bir gencim . ayrıca konuşmanızdan çok etkilendim. çok yerinde ve doğru bir konuşma olmuş.keşke dediğiniz gibi öğretmenlerimiz bize bunları verebilseydi.çok geç kalmış sayılmayız siz kendinizi nasıl geliştirdiyseniz bizimde geliştirebiliceğimizi düşünüyorum . ayrıca bugünkü okulumuzda yaptığınız konuşmayı da çok beğendim. geldiğiniz için teşekkürler.

  13. kitap gibi adamsın. Çalışanların çok şanslılar böyle bir patrona sahip oldukları için !

  14. Mükemmel tek kelime ile…Her kelimenize kesinlikle katılıyorum.18 yıllık öğretmenim,itiraf ediyorum,öğrenciyken hep susturulduğum için olmalı,şu an mezun olduğum bir okuldan bir teklif gelse konuşmam için,kürsü de ben de 3 cümleden fazla konuşma yapamam…Bu nedenle öğretmenliğim boyunca hep öğrencilerime cesaret vermeye odaklandım.Bir öğretmen olarak bu konuşmadan eksik yönlerimi farkettim. Öğretmenlerinizin yerine koydum kendimi.Sizi web dünyasındaki başarınızdan tanıyordum ama bu yönünüzü bilmiyordum..

  15. Erdem Bey öncelikle paylaşımınız beni hem mutlu etti hem de umutlandırdı.Eğitim sistemi ile ilgili düşünceleriizi paylaşıyorum.Ama beni en çok heyecanlandıran şey Özden Boz hocamızın izine rastlamak oldu.Uşak Lisesinden mezun olduğum 1986 yılından beri Özden Hocamızı hiç unutmadım.

    Öğrenim hayatım boyunca öyle bir hocam olmadı. Buradan sizin sayenizde belki kendisi ile iletişim şansım olabilir. .Size saygı ve selamlarımı gönderiyorum.-Halime Kaymak

Erdem Yurdanur için bir cevap yazınCevabı iptal et

Erdem Yurdanur sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et