Hakem ve Başbakan

Bir futbol maçında hakem hakkında oyunculardan, pozisyonlardan, gollerden daha çok  konuşuluyorsa o hakem iyi bir hakem değildir. Çünkü bir futbol maçında hakemin görevi oyunu kurallara uygun şekilde yönetmek ve seyircilerin oyundan zevk almasını sağlamaktır.Bu nedenle varlığını seyircilere hissettirmeyen, ama oyunculara hissettiren hakem iyi hakemdir.

Bir başbakanın temel amacı yönettiği ülkede yaşayan insanların mutluluğunu sağlamaktır.Halkın oyları ile seçilen bu kişi ve ekibi, halkın üzerinde ya da altında bir konumda değildir.Onlar yönettikleri ülkede vatandaşların sağlık, eğitim, barınma, güvenlik, iş gibi bir çok sorununa çözüm getirerek refah seviyesini yükseltmeye aday olmuş ve kendilerine inanan insanlar tarafından seçilmiş kişilerdir.

Iyi bir hakem ile iyi bir başbakanın ortak yönleri, işlerini iyi yaptıkları sürece haklarında konuşulmasına gerek duyulmamasıdır.Bir hakem ya da bir başbakan hakkında durmadan konuşuluyorsa yönetirken hata yapmışlar demektir.

Örneğin 1966 yılında Almanya ve İngiltere arasında oynanan dünya kupası finalinde çizgiyi geçmeyen topa gol kararı veren Azeri yan hakem Tevfik Behramov’un hatası aradan geçen 48 yıla rağmen hala konuşulur. Doğru kararlar konuşulmaz. Beklenen, doğru ve normal olan odur zaten. Dünyanın en yaşanır ülkeleri seçilen ve demokrasinin en üst seviyede olduğu ülkelerden Norveç, İsveç, Danimarka, Japonya ya da İsviçre gibi ülkelerin başbakanları hakkında konuşulduğunu çok az duyarız. Türkiye, Suriye, Kuzey Kore, Pakistan, Rusya gibi ülkelerin başbakanları hakkında ise bol bol yazı yazılır.

Demokrasinin gelişmiş olduğu ülkelerde başbakan ve bakanlar kurulu bir ekip olarak çalışır.Bakanlar, konularında uzman danışmanlarla, uzman kuruluşlarla, üniversitelerle, sivil toplum örgütleriyle, yerel yönetim organlarıyla iletişim içindedir.Bu nedenle gelişmiş ülkelerde hükümetler değişse bile politikalar bir gün içinde değişmez. Yukarıda bahsi geçen örgüt ve kuruluşlar tarafından yorumlanır, tartışılır, mümkünse test edilir ve değişim belli bir süreç içinde gerçekleşir. Bu ülkelerde başbakanın sürekli şahsi fikirlerini  beyan etmesi beklenmez, ama her konuda en doğru bilgiye ulaşacak ve politikasıyla ilgili ortak bir fikre sahip olmuş bir ekibin parçası olması beklenir.

Gelişmiş ülkelerde başbakanlık bir operasyon merkezi değil bir koordinasyon merkezidir.Operasyon ve karar merkezleri bakanlıklardır.Başbakan bu operasyon merkezleri arasındaki koordinasyonu sağlayabildiği ve birbirleriyle uyumlu şekilde çalıştırabildiği ölçüde başarılı olur. Sağlam bir ekibi olan ve bu ekibe güvenerek iyi bir iş bölümü yapan başbakan çok daha az hata yapar, dolayısıyla da hakkında çok daha az konuşulur. Herhangi bir hata durumunda, açıklama yapması beklenen kişi o hatadan sorumlu bakandır.

Demokrasinin az gelişmiş olduğu ülkelerde başbakanlık, koordinasyon merkezi olarak değil operasyon ve tek karar merkezi olarak çalışır. Bu ülkelerde bakanlıkların karar verme yetkisi olmaz.Bu ülkelerde her zaman başbakan en ön plandadır.Zaten bu ülkelerde başbakanlar, bakan olarak kendisine itirazsız itaat edecek ve düşünmesi beklenmeyen kişilerden seçmeye çalışır.

Ekibine, örgüt veya kuruluşlara danışmadan alınan kararlar nedeniyle başbakan sürekli hata yapar. Bu hataları sadece kendisinin telafi edebileceğine inandığı için, her hata sonrası sadece kendisi konuşur. Bakanların hatalarını da kendi hatası gibi savunmak durumunda kalır. Zaten de kendi hatasıdır bunlar.

Sonunda o ülkede tek konuşan ve konuşulan başbakan olur.Başbakanın etrafındaki kişiler, kendisini her ne olursa olsun, körü körüne savunurken, muhalefet ise tek çare olarak başbakanın ve hükümetin değişmesini görmeye başlar ve sadece buna odaklanır.

Futbol maçlarında eskiden sadece orta hakem ve 2 tane de yan hakem varken, daha sonra bir tane de 4.hakem denilen bir yardımcı hakem daha görevlendirildi. Bu hakem saha kenarındaki olayları kontrol eden, oyuncu değişiklikleri, uzatma dakikalarını gösteren yardımcı bir hakemdir. Hatta son zamanlarda UEFA, kale çizgisine yakın 2 hakem daha görevlendirmeye başladı.Bu hakemler de, ceza sahası içindeki olaylarda orta hakeme yardımcı olur.Böylece bir futbol maçında, tek bir kişinin sınırsız egemenliği sonucu oluşan hatalar, en aza indirilmeye çalışılır.

Bence Türk siyasi tarihinin en önemli toplumsal olaylarından olan Gezi Parkı eylemleri, kurul, örgüt ya da ekibine danışma alışkanlığı olmayan başbakanda çok ciddi bir panik havası yaratmış ve bu panik ile başbakan arka arkaya çok daha fazla hata yapmıştır. Toplumsal muhalefetin farklı çatılar altında olsa bile daha bilinçli olarak yapılabilmesi durumunda biz de hakkında az konuştuğumuz bir başbakana sahip olabiliriz.

Hakkında az konuşulan yani az hata yapan bir başbakana sahip olmak istiyorsak, bu toplumun bireyi olan bizler, bir lider peşinde koşmayı ya da bir lider beklemeyi bırakmalıyız. Her ne konumda bulunursak bulunalım etrafımızdaki insanlarla birlikte, sorunlarımızı çözmek için bir araya gelebilmemiz yani örgütlenebilmemiz gerekir.Bu örgütler ile hükümete taleplerimizi daha somut ve toplu olarak iletebiliriz.Hatta daha da önemlisi bu örgütler ile hükümete yol gösterebiliriz.

Bireysel çabaların ve karşı çıkışların, özellikle az gelişmiş ülkelerde, hiçbir işe yaramadığını kolaylıkla görebiliriz. Demokrasinin en temel tanımı, bize öğretilmeye çalışıldığı gibi 5 yılda bir kez oy vermek değildir. Demokrasinin tanımı, çok çeşitli örgütsel yapılar ile vatandaşların ülke yönetiminde her zaman söz sahibi olmasıdır. Aksi halde 5 yılda bir başımıza, bizi her davranışıyla küçük gören, aşağılayan krallar seçmekten başka bir şey yapmış olmayız.

Az gelişmiş demokrasilerde liderler sorunların nedeni değil, sonucudur.



Categories: Bütün Yazılar, Politik - Kritik

3 replies

  1. Muhalefet partiler adam gibi calissa bu duruma gelmezdik cunku bizim ulkemizde muhalefet yapici degil yikici malesef

    • Yazıda anlatmaya çalıştıklarımla yorumunuz arasında ilgi kuramadım. Ama şunu söylemek isterim ki, ülkemizde muhalefet partileri de lidere odaklı yapılanmıştır. Sorun iktidar-muhalefet sorunu değildir yani.

  2. Benzer görüşleri çevremle sık sık paylaşıyorum. Siyasetin ve siyasetçinin değersizleşmesine ihtiyacımız var.

    Bu noktada kötümser de değilim. Dünyanın ilerlemeci yapısını esas alarak, Türkiye’de yaşanan çekişmeler, kavgalar giderek siyasetçileri değersizleştiriyor. Bunun ilk görüntüsü Gezi olayları idi. Muhalefet; bir parti değil, halktı ve halk bu olaylarda muhalefet partilerinin kendilerini temsil edemeyeceğini sürekli haykırdı.

    İkincisi de yolsuzluklar oldu. Türkiye’nin muhafazakar çoğunluğu da “bu parti beni temsil ediyor” demiyor artık. belki oy verilecek ama asla halkın temsil yükünü kaldıramayacak.

caner için bir cevap yazınCevabı iptal et

Erdem Yurdanur sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et