Çalınan Hayatlar

Bana göre hayatın anlamını tek kelime ile ifade etmek gerekirse, en güzel kelime mutluluktur. Her ne anlam yüklersek yükleyelim hayatımıza, asıl amacımız her zaman eninde sonunda mutlu olmaktır. Uzun vadeli bir hedef için bir süre acı çekmeyi göze aldığımız durumlarda bile sonunda mutlu olmayı hedefleriz. Mutlu olmak hedefi ile kısa, orta, uzun vadeli planlar yaparız. Biz insanları diğer canlılardan ayıran en temel özelliğimizdir bu.

Son yıllarda insanlarımızın mutlu olmadığını hepimiz görüyoruz, bütün sosyal araştırmalar da bunu söylüyor. Dünya mutluluk endeksi sıralamasında en gerideki ülkelerdeniz ve her yıl daha da geriliyoruz. İnsanlarımız mutsuz, çünkü birbirlerine güvenmiyor, devletine güvenmiyor, yarını hakkında en ufak bir fikri yok, çocuklarının gelecekleri konusunda son derece kaygılı, eğitim sistemi baştan sonra siyasi otoritenin oyuncağı olmuş durumda, vs. Mutsuzluğumuzun nedenlerini saymaya kalksam bu yazı okunamayacak derecede uzun bir yazı olabilir.

Benim bu yazıda asıl üzerinde durmak istediğim konu, özellikle son 6-7 yıldır insanların hepsinin normalin çok üzerinde siyasileşmesi ve kendi gündeminden çok siyasi gündemi takip eder hale gelmesi. Bu öyle bir hal aldı ki, toplum iktidardan yana olan ve olmayan şeklinde tam ortadan ikiye ayrılmış durumda. İki taraf da birbirinden ölesiye nefret ediyor, eline fırsat geçse bir kaşık suda boğacak birbirini.

Bu kadar gergin bir ortamın baş sorumlusu tabi ki iktidardaki siyasi otorite. Çünkü bu gerginlik iktidarın en temel besini durumunda, ne zaman ortalık biraz sakinleşti diye düşünmeye başlasanız anında gündem oluşturacak bir konu ortaya atılıyor. O konu etrafında bir süre tartışılıyor, konu eskimeye başladığı anda yeni bir konu gündeme geliyor.

Böyle olunca iki Türk bir araya geldiğinde siyasetten başka bir şey konuşmaz oluyor, ama keşke siyaset konuşulsa, onun yerine gündemi meşgul edecek bu konular konuşuluyor. Hepimiz bu konuda dertli olduğumuz için, aynı düşüncede birilerini gördüğümüz zaman durmadan bu suni gündemleri konuşuyoruz ve bununla son derece verimsiz saatler harcıyoruz.

Zamanı bu şekilde harcıyor olmak beni uzun süredir çok rahatsız ediyor ve hayatımın çalındığını düşünüyorum. Bunu engellemek ve iktidarın oyununa gelmemek, yani hayatımın çalınmasını engellemek için, mümkün olduğunca saçma sapan gündem maddeleri ile ilgilenmiyor, arkadaşlarımla konuşmuyor, konusu açılırsa kapatılmasını rica ediyorum. Bunu rica ettiğim herkes de bana hak veriyor, aslında hiç kimse istemiyor bu konularda konuşmayı.

Bu söylediklerimden siyasetle ilgilenmemek lazım dediğim anlaşılmasın sakın. Etrafımızda yapılan bir sürü yanlış iş varken bunlara gözümüzü kapatalım, sadece kendi hayatımızı yaşayalım demiyorum, tam aksine iktidarın suni gündem yaratarak üzerini örttüğü gerçek konularla ilgilenelim. Siyasi konularda konuşacaksak, dertleşip ağlaşmak yerine ne yapabiliriz hakkında konuşalım, yoksa hiç konuşmayalım, çünkü karamsarlıktan başka bir şey sağlamıyor bu konuşmalar.

Ben eskiden arkadaşlarımla okuduğumuz kitaplardan, gittiğimiz yerlerden, yediğimiz yemeklerden, seyrettiğimiz filmlerden, felsefeden, sanattan, spordan, şiirden, aşktan  konuşurdum. Bu sayede entelektüel anlamda kendimin geliştiğini hissederdim. Ama şimdi bu konulara ayırdığım zamanı, iktidardaki siyasetçilerin zırvalıkları konusunda şaşkınlıklarımızı ifade ederek geçiriyoruz. İşte bu yüzden aslında bizler de gittikçe cahilleşiyoruz, çözüm üretemiyoruz, iyimser, yaratıcı ve cesur olamıyoruz.

Bence gücü elinde tutabilmek için her şeyi yapmayı göze almış bu insanların bizim hayatımıza bu şekilde yön vermesine dur demenin ilk adımı, hayatımızın çalınmasına dur demekten geçiyor. Onlara inat biz bu hayati olabildiğince güzel yaşamaya çalışmalı ve birbirimizi karamsarlığın dehlizlerine atmaktan vazgeçmeliyiz.

Çünkü hayat sahip olduğumuz ve geri gelmeyecek en gerçek şey, onu kimsenin çalmasına izin vermemeliyiz.



Categories: Bütün Yazılar

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: